21.11.09

1. bölüm/g

aklı başında olmayan bir kadının ve hayali bebeğinin yanında daha fazla durmamaya karar verdi. çıkıp geldiği yoldan gara gidecek ve dönüş treniyle buradan kurtulacaktı. yavaşça doğruldu yattığı yerden, ellerini arkaya doğru uzatıp destek aldı. sırtı ağrımıştı, başı zonkluyordu, biraz üşümüştü, karnı gurulduyordu...
derdini kadına anlatıp hemen oradan uzaklaşacaktı, konuşmak için nefes aldı ve kadına doğru döndü. yanaklarından süzülen yaşları siliyordu kadın, yüzündeki derin çizgiler çok yaşlı görünmesine neden oluyordu, dudak kenarları büzüşmüş ve biraz morarmıştı, gözlerinin mavisi her zamanki gibi soğuk ve donuk görünüyordu, teni neredeyse şeffaftı, yanaklarında mor mor damarlar yollar çizmişti ve boynundaki damar şişip iniyordu kadın mırıldandıkça.
-bakın bayan ben yanlış durakta indim, aslında sanırım bir önceki kasabada inmem gerekiyordu. şimdi gara gidip geri dönen trenle önceki durağa dönmeyi düşünüyorum, anlıyor musunuz beni?
...
-lütfen dinleyin, gidip trene binmeliyim!
sinirlenmeye başlamıştı. kadını omuzlarından tutup hızla sallamayı geçirdi içinden ama o kadar ince bir boynu vardı ki kırılmasından korktu. ayağa kalkmak için hamle yaptığı sırada kemikli ellerin kolunu kavradığını farketti..
-dur, nereye gittiğini sanıyorsun sen? burada bu saatte dışarı çıkmanın ne anlama geldiğini bilmiyorsun delikanlı.. çok tehlikeli çok!
-dediklerimi duymadınız ama benim gitmem lazım
-hayır duydum, gidemezsin maalesef. dışarı çıkmana izin versem bile burdan geriye dönen tren geçmez.
farkında olmadan bir kahkaha attı, hayatında duyduğu en saçma bahaneydi bu. devam etti kadın anlatmaya, adamın gülmesine aldırmadan.
-trenin geçtiği bir tünel var ya, tünelden hemen önce bir makas vardır, trenler genelde bu tarafa dönmezler, ayda bir o tünelden geçip bu kasabaya uğrayan tren gelir ve bu tren de dahil hiçbirinin geri dönüş yolu bu kasabadan geçmez.
yalnızca "ayda bir" lafı yankılandı boş odada... koskoca bir ayı bu kasabada bu kadınla geçirmek düşüncesi yankılandı boş kafasında!

5.11.09

1. bölüm/f

kendine geldiğinde pis bir örtünün üstünde yatar buldu kendini. deli bakışlı kadın başında oturmaktaydı. dudaklarının kıpırdadığını görebiliyordu ama çıkan mırıltıya bir anlam veremiyordu. gözlerini araladığını farkeden kadın mırıltısına ara vermeden pis toprak bir kapta su yaklaştırdı kurumuş dudaklarına. ahhh ne de çok susamıştı ama bir yandan da bulunduğu ortama olan güvensizliği vardı kalbini sıkıştıran. kadın ona kötülük yapacak gibi durmuyordu, hatta adeta bir hemşire edasıyla ilgilenmeye çalışıyordu kendisiyle. bir kaç yudum aldıktan sonra öksürerek sesini düzeltmeye çalıştı. etrafına çabuk bi göz attıktan sonra kadına döndü:

- neredeyim? siz kimsiniz?

kadının gözleri aniden karanlıklaşıp uzaklaştı sanki. uzaklara dalar gibi oldu kısa bir an. sonra konuşmaya korkar gibi fısıltı şeklinde bir ses çıktı dudaklarından:

- yıllar oldu buralardan yabancı geçmeyeli.korkar,çekinirler nedense.. bir ben kaldım burda yerli diye, bebeğimle. acıdır hikayem, dinlemeye yüreğin yetmez delikanlı. zaman çok şey aldı götürdü benden, kalanları da bu küçüğe vercem.
adam anlamaz bakışlarla etrafa tekrar göz gezdirdi,odada bir bebeğin varlığına dair tek şey eski püskü battaniyeydi ama bebeğin kendisinden eser yoktu. içi daha da tedirgin olmasına karşın merakla sordu:
- hangi bebek?
kadın belirgin şekilde tekrar asabileşti. yine anlaşılmaz birşeyler mırıldanıyordu ama bu sefer daha hızlı, daha telaşlı..

26.6.09

1. bölüm/e

Çevresinde hızlı çözüm üretmekle tanınan biri olmasına rağmen kadının bakışları beynindeki tüm hücreleri durdurduğu için olsa gerek, ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikir gelmiyordu aklına. Kafasının içinde çalışan birkaç hücrenin etkileşiminden de yalnızca kaçabilecek enerjiyi toplama çabası gönderiliyordu vücudundaki kaslara ve bu arada aklına gelen tek şey kadının deli olduğuydu.
Gözlerini odanın içinde dolaştırmaya başladı, kadının yanında bir bebek battaniyesi, biraz ilerde bir iki fare, bir gaz lambası ancak içinde bir ateş yanabilecek olsa bile camın isinden aydınlatamaz durumda ve kadının yanında duran el feneri. Kadının bu odada ne yaptığına dair hatta bir insanın böyle bir odada ne yapacağına dair en ufak bir düşünce oluşmadı kafasında. Gözleri tekrar başladığı noktaya döndüğünde kadının o soğuk bakışlarında bir değişme olmadığını fark etti ve ilk başta hissettiği tedirginliği yeniden yaşadı.
Gözlerinin birkaç saniye süren bu keşif gezisi sonrasında kadın birden ayağa kalktı, yerde otururken böyle iri olduğu anlaşılmıyordu, korkuyla bir adım geri gitti adam. Kadın yaklaştıkça geri gidiyordu ve odanın köşesine doğru sıkıştığını fark etti. elini arkasındaki duvara doğru uzattı destek almak için ama duvarlar da ona iyi davranacak gibi değildi, eli bir deliğin içine girdi, dengesini kaybedip düşerken son fark ettiği şey kafasını çarptığı duvardan çıkan tok ses oldu…

21.6.09

1. bölüm/d

bebeğim... bebeğim...
bir anda panikledi, içerdeki kadının ya da bebeğinin yardıma ihtiyacı olabilirdi. kapıya vurmaya başladı ama açılacağına dair bir belirti yoktu. kararsız kaldı, içeri girmeli miydi. sonra seslendi
-bayan, iyi misiniz? yardıma ihtiyacınız var mı?
cevap yoktu, aynı mırıltı devam etmekteydi. kararsızlığı bir anda cesarete çevirdi ve elini kapının koluna uzattı. kendinden emin bir şekilde açtı kapıyı. ilk başta göremedi kimseyi sonra etrafına bakınmaya başladı. işte orda, bir kaç metre ileride bir gölge vardı. koşar adım gölgeye doğru yürüdü. ve dondu..
ufak ve eşyasız bir odanın ortasında bir kadın, kucağında adeta bir bebek varmış gibi kollarını sallıyor ve ağlayarak mırıldanıyordu,bebeğim... kanının vücudundan çekilerek kuytu bir köşeye saklandığını hissetti. neydi bu şimdi, nasıl bir duruma sokmuştu kendini, rüya mıydı yoksa bu? ne yapmalıydı şimdi? bir sonraki hamlesini kestirmeye çalıştı. saatler sürmüş hissi uyandıran bir kaç saniyelik bir bekleyişten sonra kadına doğru bir adım attı. o adımla birlikte kadının gözleri üstüne yapıştı, buz gibi ve donuk. sanki her hareketinde daha da batıyor gibiydi. içindeki ilkel benlik arkanı dön ve kaç diye haykırıyordu ama kasları da kanıyla birlikte terk etmişti sanki onu. çaresizliği giderek katlanıyordu..

19.6.09

1. bölüm/c

tüm bu sessizlik ve karanlık içinde gördüğü ışık huzmesinin ne anlama geldiğini düşündü bir an. sevinmeli miydi, korkmalı mıydı.. hemen gidip bakmalı mı yoksa arkasını dönüp kaçmalı mı? birkaç saniye içinde aklından olasılıkları geçirdi, bu kasabada normal olmayan şeyler vardı, trenden indiğinden beri her adımda bunu fark ediyordu. serinliği hissetmemeye başlamıştı heyecan ve korkudan. ışığa doğru yürümeye karar verdi ama gürültü yapmamalıydı, ancak o kadar sessizdi ki gece, insanın gözlerini kırparken bile bir ses çıktığını ilk kez fark etti. ayaklarının ucuna basa basa ışık huzmesine doğru yürüdü, elindeki valizi yavaşça yere bıraktı ve gözünü deliğe dayadı. ışık tam gözünün içine giriyordu, göremedi, kapıyı açıp içeri girmek dışında ki tek seçeneği gara dönmekti, dönüş trenini yakalamak için garda beklemesi gerektiğini düşünüp kızdı kendi kendine.
tam kararını vermişti ki bir ses duydu ışığın geldiği yerden. başta anlamsız gelen sesi biraz dinleyince mırıldanan bir kadın sesi olduğunu fark etti. ağlamaklı, kısık, titrek bir sesle sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu kadın…

18.6.09

1. bölüm/b

trendeki insanların ona bakışları biraz tedirgin etmişti açıkçası. heralde pek ziyeret edilen bir kasaba değil diye düşündü arkasından. istasyonda danışabileceği birilerini aramaya karar verdi. etrafı dolaşmaya başladı sakin adımlarla ama kimsecikler yoktu nedense. adımları biraz sıklaştı hafif bir endişeyle, biraz sonra da telaşla dolandı birbirine. görünürde kimse yoktu, bunun bir açıklaması olmalıydı ama neydi. hava kararmaya başlamıştı inceden, hafif esen rüzgar da üşütmeye çalışıyordu. ceketinin önünü kapatıp sırtını kamburlaştırdı, kasabaya gitmek en mantıklı çözüm gibi göründü ona.
tozlu patikada yürümeye başladı. hava iyiden iyiye karardığı halde kasabanın ışıkları görünmüyordu. uzaktan kurtların uluma sesleri geliyordu kulağına. tedirginliği biraz daha artmaya başladı. başını önüne eğdi, sırtını biraz daha kamburlaştırdı adımlarını sıklaştırdı.
sonunda küçük,karanlık,izbe görünen evlerin arasına gelmişti. ama hala en ufak bir ışık yoktu etrafta, gökyüzü de artık siyahlarını giymişti üzerine. tedirginliği yerini korkuya bırakmıştı, evet artık korkudan ve soğuktan titriyordu. durdu. sanki kasabadaki tek nefes ona aitti. çaresizlikle etrafına bakınmaya başladı. işte tam o anda ufak bir ışık hüzmesi çarptı gözüne..

13.6.09

1. bölüm/a

trenden inmesi gereken durakla ilgili binlerce uyarı almış olmasına rağmen, sakın uyuya kalma tren o kasabada çok kısa durur ve durduğu 5 dakika içinde inmezsen vay haline diye sıkı sıkı tembihlenmiş olmasına rağmen uyuya kalmıştı. trenin ninni söyleyen tıkırtılarına ve yanından kayıp giden orman manzarasına bakarken uyumamak mümkün değildi ve en son gördüğü bu manzaradan sonra gözlerini açtığında bir tünelden geçiyordu tren. ona yolda bir tünel olduğundan bahsedilmemişti. telaşla kalktı yerinden, küçük valizini eline alıp bir görevli bulmak için esneye esneye ilerlemeye başladı. aklına gelen ilk çözüm sonraki ilk durağı öğrenip inmek ve ters yönden gelen bir trenle inmesi gereken kasabaya gitmek olmuştu. tünelden çıktıklarında havanın kararmaya yüz tutmuş olduğunu gördü. tren bir tarafı uçurum olan yolda bir ip cambazı titizliğiyle gidiyordu.
uzaktan gördüğü bir görevlinin yanına doğru giderken bir istasyona yaklaştıklarını farketti. kimseye bir şey sormasına gerek kalmadığı için sevinerek kapıya yaklaştı. tanımadığı bir insana "ben uyuduğum için durağı kaçırmışım" demekten utanmıştı zaten. indiği yerde yeterince rezil olacağını düşündü.
indiği istasyonda trene binen kimse olmamıştı, bomboştu peron. kendisinden başka inen de olmadı ayrıca, tuhaf gelse de üstünde durmadı bu durumun. trenin içinde kendisine hayretle bakan insanları gördü, arkasını dönüp danışabileceği bir yer ararken uzaklaşan trenin düdüğünü duydu. ses gittikçe uzaklaştı, sönükleşti, tüm kasabayı derin bir sessizlik aldı.